Agile yapmak vs. Agile olmak ve Ankaralılar
Ankaralı olanlar veya benim gibi uzun süre Ankara’da yaşayanlar bilir. Ankara’da “Gardaş” ve “Gardaşım” ifadeleri sık kullanılır. Yazılış olarak çok benzer gibi görünseler de aslında kullanım yerleri çok farklıdır bu iki kelimenin.
Örnekle anlatmaya çalışayım. Ankara sokaklarında bilmediğiniz bir yeri aradığınızı hayal edin. Elinizde adres yazan kâğıt veya telefonunuza bakarak bilmediğiniz bir sokakta arıyorsunuz bulmaya çalıştığınız yeri.
Senaryo 1: O sırada mahallenin delikanlılarından biri uzaktan size sesleniyor “Buyur gardaş, hayırdır? Birine mi baktın?”. Arkadaşı gözünüzün önüne getirebilmeniz için biraz tarif etmeye çalışayım. Bir kahvehanenin veya dükkânın duvarına sağ omzunu dayamış dikiliyor. Elinde muhtemelen bir avuç çekirdek var. Kabuklarını yere atarak yiyor. Gömleğin üst düğmeleri açık. Bir ayak diğerinin önünde çapraz. Yanında ihtimalen 3-4 arkadaşı daha var. Sakın şurayı arıyorum, buna baktım diye uzun uzun açıklama yapmaya çalışmayın. Zinhar “Sana ne?” veya “Bir yer arıyorum, ne oldu?” gibi üstenci ifadeler kullanmayın. Hemen alttan alan düşük bir ses tonu ile “Yooo, öyle ben bakıyordum.” falan diyerek lafı geveleyin ve hızlı adımlarla ortamdan uzaklaşın. Çünkü bu bir yardım teklifi değil. Uyarı atışı gibi düşünebilirsiniz. Hani Western filmlerinde olur ya, “Biz burada yabancıları sevmeyiz!”. O hesap. “Eğer uzaklaşmazsam ne olur ki?” diye soracaklar olursa, emin olun uzun yıllar aklınızdan çıkmayacak (her aynaya baktığınızda hatırlayacağınız) anıların sahibi olmanız muhtemel.
Şimdi senaryo 2’ye bakalım: Gene mahalleden biri bu sefer “Buyur gardaşım, hayırdır? Birine mi baktın?” diyor. Aynı ifade gibi ama arada bir iyelik eki farkı var. Gene sahneyi gözünüzün önüne getirmenize yardımcı olayım. Söyleyen kişi orta yaşın üstünde, elinde küçük bir tesbih var. İmamesi yukarı bakıyor. Bulunduğu mekândan veya oturduğu yerden kalkmış, size doğru hafiften yaklaşmış. Hiç tereddüt etmeyin. Kendinizi koşulsuz teslim edebilirsiniz. Hemen yanaşıp “Ya dayı şu adresi arıyorum ama nerededir?” diye söze girebilirsiniz. Biliyorsa gidiş yolunu size anlatacak ve anladığınızdan emin olmak için de detaylar verecektir. “Oradan dönünce gördün mü otobüs durağını? Hah, orayı ardına aaalll, orda bir simitçi olur köşede, yeni askerden geldi, gara guru bi oğlan, oradan direkman yürüüü, solda karşında, noter var üstünde. Hah. Hadi bakalım selametle.”. Bilmiyorsa gene sorun yok. Kâğıdı elinizden alır, çevrede bilme ihtimali olan bir esnafa birlikte giderek “Yav, Hüseyin, bu arkadaş şurayı arıyor. Sen bilirsin, nasıl gidecek? Bi yardımcı ol hele.” diye size önayak olacaktır. Sizin için doğru yol tarifini alana kadar da işin ucunu bırakmaz.
Görüldüğü üzere, çok yakın gibi görünen ifadeler ama taban tabana zıt anlamlar.
“Agile olmak” ve “Agile yapmak” arasında da benzer bir anlam ilişkisi var bence.
“Agile yapmak”, Agile yöntemlerden herhangi birini kullanmak, onu sadece bir proje yönetim şekli, çalışma modeli olarak görmek anlamına geliyor. Organizasyonunuzdaki karar verme mekanizmalarını, iletişim yöntemlerinizi, performans sistemlerini, hedef yaklaşımını, yönetici davranışlarını ve çalışanlar arası ilişki kanallarını değiştirmeden, sadece birkaç ritüeli uygulayarak Jeff Sutherland’in meşhur kitabında olduğu gibi “Yarı zamanda iki katı iş” yapamazsınız.
Rahmetli Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı” şarkısında dediği gibi “O romandaki hayali, belki gerçek yapmaya” niyetli iseniz orada tariflenenleri taklit etmeniz size yetmeyecek, üzgünüm.
“Agile olmak” ise Agile düşünme yapısını, onun ardındaki felsefeyi anlamak, içselleştirmek, hareket ederken, karar alırken manifestoda ve 12 prensipteki yaklaşımlara göre davranmak demek. En azından buna gayret etmek. Alışkanlıklarını unutmak, varsayımlarını, planlarını test etmeye ve gerektiğinde onlardan vazgeçmeye hazır olmak demek. Alçak gönüllülük, farklı fikirlere ve görüşlere açıklık, o farklılıklardan sentezler oluşturarak zor problemlere birlikte çözümler yaratmak. Farklı bir çalışma kültüründen bahsediyoruz.
Şuna bir itirazım yok. Agile düşünme yapısını anlayana kadar yolda “yapmak” bize anlamak için destek olur, evet. Fakat en azından varılması gereken yerin “olmak”, “öyle düşünmeye başlamak” olduğunu baştan kabul etmeliyiz.
Yoksa “Cargo Cult” anlatımındaki yerlilerden bir farkımız kalmaz maalesef. “Cargo Cult” nedir ki? derseniz bu linkte gayet basit ve güzel anlatılmış. “Bir süreci anlayamadığımız ya da kavrayamadığımız taktirde, yüzeysel görünümünü taklit ederek aynı işlev ve fonksiyonda çalışmasını ummak” tarifini çok beğendim. “Bizde Agile denendi ama çalışmadı.” serzenişlerinin en azından bir kısmında bu sorunun olduğunu düşünüyorum.
Yorumlar