Hadi İnovasyon Yapalım!
İnovasyonun ve yenilenebilmenin gerçekleşebilmesi için eski tip iş yönetim zihniyetimizi kırıp atmamız gerekiyor. Karar gücünün ve özgürlüğün üretenlere devredildiği, otonom, multi disipliner, takım bazlı çevik iş yapış anlayışına evrilme zamanı!
Pazarda rekabetçi olabilmek ve fark yaratabilmek için yeni fikirler üretmek, yani inovasyonun önemi malumumuz. 154 şirketi kapsayan ve 5 yıl süren bir araştırmaya göre, çalışanlarının fikirlerinden sistematik bir şekilde beslenerek yeniliği tetikleyebilen şirketler daha karlı büyüme eğilimi göstermekteler. Yani yenilik ve inovasyon kültürü olan, yeni fikirlerin şirketin her kademesinden ve alanından çıkabildiği, çıkan fikirlerin eyleme geçebildiği bir çalışma şekli finansal açıdan da daha başarılı sonuçlar ortaya çıkarıyor.
Diğer taraftan yapılan çok ciddi yatırımlara rağmen birçok şirket inovasyon yeteneklerini kazanma ve hayata geçirme konusunda maalesef henüz istenilen yerde değil. Accenture’un 2018 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre önümüzdeki 5 yıl içinde şirketler inovasyona ayırdıkları yatırımlarını %25 oranında artırmayı planlarken, son 5 yılın inovasyon yatırımlarının geri dönüşünde %27 oranında bir düşüşle karşı karşıyayız. Yani inovasyona daha çok para harcıyoruz ama bu yatırımlar daha az geri dönüş sağlıyor.
Peki, yatırımların geri dönüşünü arttırabilmek ve başarı üreten bir inovasyon kültürünü oluşturabilmek için ne gibi faktörlere ve yapılara ihtiyaç var? McKinsey’nin yayınlamış olduğu “The eight essentials of innovation” adlı makale inovasyon kültürünü oluşturabilmek için 8 faktörün öneminden bahsediyor. Bu maddeler arasında benim gözüme çarpan unsurlar şöyle; ekiplerin beraber çalışması ile birbirlerinden beslenmeleri tetiklenmeli, bununla birlikte başarı ve başarısızlıktan çıkarılan derslerin alınması için mekanizmalar oluşturulmalı, insanların fikir ve bilgileri özgürce paylaşabilecekleri ortam koşulları sağlanmalı.
Mevcut şirket yapılarına ve iş yapış şekillerine baktığımızda ise başarılı bir inovasyon kültürü için önemi vurgulanan birbirinden beslenen iş birlikçi yapıların, hata yapma ve öğrenerek gelişime açık olmanın, fikirlerin özgürce paylaşabildiği ve hayata geçirilebildiği bir ortamın maalesef çok uzağında olduğumuz söylenebilir. Buradaki ana problem ise mevcut organizasyon yapılarımız ve iş yapış anlayışımız; yani aslında baskın 20. yüzyıl piramit organizasyonlarımız.
Sanayi devrimi sonrasında hızla şekillenen ve büyüyen piramit yapıdaki şirketler, tanımlanmış mevcut operasyonları tıkır tıkır işletmek için tasarlanmış birer makine aslında. Bu makine organizasyonlar, değişime adapte olmak ya da değişim üretmek için değil, aksine değişimi kontrol etmek ve oluşturulan standartlardan sapmamak için çalışır. Makine organizasyonlarda hiyerarşi ve otorite, tek alana uzmanlaşmış ve resmin bütününü göremeyen iş gücü, standardizasyon için geliştirilmiş prosedürler ve süreçler ana omurgayı oluşturur. Bu yüzden de doğası gereği bu yapı (inovasyona yönelik tasarlanmadıkları için de) inovasyon üretemezler. Makine organizasyonlar planlı düzeni sever, yatırımın geri dönüşünü hesaplamak için önden tonla para harcar, yanılmayı sevmez, riskten kaçarlar. Bu özellikleri bir durup düşündüğünüzde, inovasyonun bu yapılarda neden bu kadar zor olduğunu anlayacaksınız.
İnovasyon, yani yenilik, yenilenebilmeyi gerektirir. İşte bu noktada Agile;
- Multi disipliner takım yapısı,
- Müşteri odağı takıntısı,
- Küçük adımlar at, yanıl, öğren, evril döngüsü,
- Gücü takımlara bırakması, ve
- Takımda yarattığı sahiplik duygusu
ile bir inovasyon aracı olarak karşımıza çıkıyor. Belki de bu yüzden, değişen koşullara cevap üretebilmek ve bunun da ötesinde inovasyon üretebilmek için günümüzde birçok şirket, takım bazlı Agile organizasyonlara evrilmeye çalışıyor. Bu dönüşümün de meyvelerini görmeye başladığımızı söylemek mümkün.
“Doing Agile Right” adlı kitapta araştırıldığı üzere Agile kültürde çalışan takımlar ve şirketler, klasik yöntemlerle çalışan şirketlere göre daha inovatifler (%74).
İşte bu yüzden “hadi inovasyon yapalım” demek ve de buna bütçe ayırmak maalesef yeterli değil. Hatta bazı şirketlerde gördüğümüz iç girişimcilik çalışmaları da yeterli boyutta değil. Çünkü tüm bu çalışmalar mevcut makine organizasyonun çalışma prensiplerine paralel bir şekilde tasarlanmaya devam ediyor. Örneğin, inovasyondan sorumlu müdürler, girişimcilikten sorumlu birim amirleri karşımıza çıkabiliyor. Tam da bu noktada, inovasyonun ve yenilenebilmenin gerçekleşebilmesi için bu eski tip iş yönetim zihniyetimizi kırıp atmamız gerekiyor. Karar gücünün ve özgürlüğün üretenlere devredildiği, otonom, multi disipliner, takım bazlı çevik iş yapış anlayışına evrilme zamanı!
Yorumlar