Uyumsuz etiketini bıraksak ve sesleri gerçekten duysak…
Kızım sayesinde izlemeye gittiğimiz “Encanto: Sihirli Dünya” filmi son zamanlarda üstüne düşündüğüm bir konuda bana ilham verdi. Walt Disney Pictures’ın son dönemde kız çocuk kahramanları ön plana çıkardığı filmleri beğenerek izliyorum😊 Benim filmden aldığım mesajlar ise eğlenceli bir çocuk filmi olması ve kız çocuklarını ön plana çıkarmasının da ötesinde. Bu filmi organizasyonlar ya da takımlar için bir metafor olarak alıyorum.
Filmde, gördüğü ya da sezdiği negatiflikleri dile getirdiği için dışlanan hatta yok sayılan bir rol var: Bruno. Hatta kendisi için bir de şarkı var ki ben de bu yazıyla birlikte paylaşıyorum. We don’t talk about Bruno no no no…
Yıllar önce büyük badireler atlatarak bulundukları yerde bir yaşam kurmalarını sağlayan büyükanne Abuela, endişe içinde bu tehlike işaretlerini gördüğünü ailenin geri kalanından saklarken daha önce olduğu gibi mucizelerle bundan kurtulabileceklerine inanıyor ve aileyle tehlikeyi değil sadece bu inancını paylaşıyor, yani tek çözümü. Mucizesi olmadığı ve meraklı sorularıyla rahatsızlık uyandırdığı için ailede kabul görmekte sıkıntı yaşayan Mirabel de filmde esas kahramanımız. Mirabel film süresince gösterdiği yılmazlıkla tüm eleştirilere rağmen Bruno’nun sesini duymaya gidiyor, duyduğu tek sese inanmak yerine alternatif sesleri duymaya çalışıyor. Öğrendikleri ile gelmekte olan tehlikeyi görüyor, kabul ediyor ve mücadele ediyor. Filmin sonunu paylaşmıyorum ki izleme keyfiniz kaçmasın.
Gelelim filmden aldığım ilhama. Okumakta olduğum Yeniden Düşün kitabında Adam Grant, uyumlu-uyumsuz insanlardan söz ediyor. “Uyumlu insanlar genellikle nazik olurlar. Dost canlısı. Kibar.” “Uyumsuz insanlar genellikle eleştirel, kuşkucu ve zorlayıcı olurlar… Uyumsuz insanlar çoğunlukla herşeyden yakınan suratsızlar, her bir toplantının tadını kaçıran ruh emiciler olarak klişelere hapsedilirler” diyor.
Bruno ve Mirabel’in Madrigal Ailesi’nde düştükleri bu durum pek çok organizasyonda ya da takımda da ortaya çıkmıyor mu?
Aynı kitapta Adam Grant ilişki çatışmalarıyla, görev çatışmaları arasındaki farkı açıklıyor. Fikirleri tartışmak yerine farklı fikirde olmamız nedeniyle birbirimize beslediğimiz negatif duygular ve davranışlarımız ilişki çatışmalarını oluşturuyor. “8000den fazla ekibin içlerindeki çatışma cinsleri incelendiğinde ilişki çatışmasının performansı kötü etkilediği, ancak görev çatışmalarının zaman zaman yararlı olabildiğini göstermiş, bu çatışma cinsi daha yüksek bir yaratıcılığa ve daha zekice tercihlere bağlanmıştır.” diye devam ediyor: “Çatışmanın olmaması uyumu değil, umursamazlığı gösterir.”
Takımlarda bazı kişileri uyumsuz, huysuz olarak etiketlemek fikirlerini de dışlamak anlamına geliyor. Birçok kişi Bruno gibi sessizliği seçerken, nadiren olumsuz etiketine rağmen fikirlerini paylaşmaya devam eden Maribel’ler oluyor. 2 durumda da ilişki çatışması devam ediyor, bu da araştırmaların sonuçlarına göre belli ki takımların performansını etkiliyor.
Adam Grant Yeniden Düşün kitabında yine film sektöründen bir örnek veriyor. 2000 yılında Pixar, zirvede olduğu halde başarısını sürdürebilmek ve ortalığı hareketlendirmek için Brad Bird adlı yönetmenle çalışmaya başlıyor. Brad Bird, Pixar’da çalışan en uyumsuz kişileri bir araya topluyor, huysuzları, küskünleri ve kızgınları. O ekip, tam 4 yıl sonra Pixar’ın o zaman kadarki en karmaşık filmi İnanılmaz Aile’yi gösterime sokmayı başarmakla kalmamış ve dakika başına yapım masrafını düşürebilmiş.
Takımların 5 Temel Aksaklığı kitabında Patrick Lencioni de çatışma korkusunu bir temel aksaklık olarak niteliyor. Farklı fikirleri zaman zaman alevli tartışmalarda ele alabilen takımların psikolojik güven ortamını daha da sağlamlaştırarak yollarına devam ettiklerini belirtiyor.
Son dönemde çokça tartışılan “Don’t Look Up” filminde de otorite ile uyumlu-uyumsuz olma konusunun çok güzel ele alındığını düşünüyorum. Covid19 un ortaya çıktığı ilk günlerde fikirleri ele alınmayan kaç uyumsuz vardı? ve dinlenmiş olsalardı sonuçlar nasıl olurdu? diye kendime sormadan edemiyorum.
Yıllar önce yerel bir yazılımı, global şirketin SAP modülü ile değiştirmek üzerine bir projede çalışıyorduk. Satınalma iş birimi tarafından kullanılacak olan bu yeni modül, global şirketin Satınalma performansını konsolide edebilmek adına büyük önem taşıyordu. Üstümüzde yoğun bir baskı vardı. Mevcut verilerin yeni modüle aktarımı konusunda yaptığımız test sonuçlarında bir uyumsuzluk tespit edildi, moraller bozuldu. Uzmanımız sonuçları inceledikten sonra aktarım dosyasında değişiklik yapmamız gerektiğini söyledi. O an geldiğimiz nokta bu değişikliği yapmak için çok geçti, herkes itiraz etti. İtirazlar sürece yönelikti, içeriği bilen ve kararlı bir şekilde itiraz eden uzmanımız ısrarla sebeplerini anlattı. Uluslararası muhataplarımız bu durumdan pek memnun değildi, değişiklik yapmamızı istemiyorlardı. Yerel ekip olarak konuyu değerlendirdik ve önemli bir hatadan dönülmesi için önümüze çıkan önemli fırsatı gördük, uzmanımızın fikrini desteklediğimizi söyledik. Veri aktarım süreci bu sayede başarıyla tamamlandı. Uzmanımızın fikri konusundaki yılmaz duruşu ve bizim yeniden düşünmemiz bunu mümkün kıldı.
Özetle sorunları gerçekten ele almak, yaratıcı çözümler bulmak için uyumlu-uyumsuz herkesin birlikte çalışabileceği ve fikirlerin çatışacağı ortamlar yaratmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bence liderler de kendileriyle fikirleri arasına mesafe koyarak ilişki çatışmalarını derinleştirmekten kaçınabilir ve tüm sesleri duyulan, sonuçlarını umursayan takımlar ortaya çıkarabilirler.
Yorumlar